9 Temmuz 2010 Cuma

Bireyin Kimlik Sorunu

Modern toplumların en büyük problemlerinden birisi toplum-birey arasındaki açmazdan kaynaklanmaktadır. Toplumun oluşturduğu değer kalıplarına sığmayan, benliğini bulmuş bireyler, son olarak toplumlar için yok edilmesi, eğer bu başarılamıyorsa ötekileştirilmesi gereken herhangi bir şey gibi algılanırlar.

Yemekten giyime, ev yaşamından geziye hayatın tüm alanını kuşatıcı bu tahakkümün bugünkü kolluk kuvvetini medya yapmaktadır. Toplumsal yapının bu hükmedici tavrı bireylerin ortak zevkler oluşturmasında en büyük etkendir. Bunu içindir ki "kalabalıkta kimsenin yüzü kendinin değildir." (Kutlu:61) ifadesi bireylerin tam bir birey olarak ortaya çıkmamasını ve modern toplumlarda bireyi belirleyenin toplum olduğunun göstergesidir.
Modern toplum, ortak sıradan zevklerin, tüketimi arttırıcı yaşam tarzının, soru sormayan bireyin, sığ bir hayat anlayışının, komşuluk, akraba, aile, yardımlaşma, dostluk ve bunun gibi sayabileceğimiz yüzlerce insani değerin yüzeysel ve menfaat ilişkisi çerçevesinde yaşandığı bir toplumdur. Eğer birisi çıkıp da bunları yeniden sorgulamaya başlar ve derinlemesine bir yaşamın kapılarını aralarsa o zaman Franz Kafka'nın Dönüşüm'ünde Gregor Samsa'nın başına gelenler onun da başına gelir.
Nedir bu hikâyede Samsa'nın başına gelenler? Samsa toplum içerisinde yaşayan ortalama bir bireydir. Toplum içerisinde sorgulamadan oturduğu sürece toplum bunu dışlamaz ancak ne zaman sorgulamaya başladı ise işte o zaman bir böceğe dönüştürülerek tecrit edilir. "Böceğin iğrençliği, çizgisi, sürüyle uyuşmayan bireyin iticiliği ile aynıdır" (Kafka:84).
İnsanın birey olma hakkını gasp eden toplum, hayatın bütün anlam kaynaklarını da kurutmuş olmaktadır. Artık toplum için hayat "Anlamdan ne kadar yoksun ise o kadar iyi yaşanacaktır." İşte tam da burada modern toplumların kolluk kuvveti olan medyaya çok büyük işler düşmektedir hayatı anlamsızlaştırmak adına.
Günümüzde en ücra köşeye bile sızmış bulunan medya yukarıda da belirttiğimiz gibi anlamdan yoksun sihirli bir kutu içerisinde bir hayat tarzı sunmaktadır. İster beğenin ister beğenmeyin size sunduğu yaşama alanını ihlâl edemezsiniz. İhlal ettiğiniz takdirde tecritlere, ağır suçlamalara ve ötekileştirilmeye hazır olmalısınız.
Reklâmlar, haberler ve topluma sunduğu imkânlarla insanları büyüleyen medya, arkada kalanın sırtına, önde gidenin burnuna vurarak kontrolü elinden bırakmamakta, eğer birey reklâmlar yoluyla dikte ettiği ürünü almıyorsa onu çağın gerisinde kalmakla, kendisinin yerine yeni bir sistem önereni ve hayatı özünden yakalamak isteyeni ise aşırılıkla suçlamaktadır. Böylece burunlarına halka geçirilmiş bir sürü gibi toplumu gütme görevini üstlenmiş durumdadır medya.
Birey olmayı başarabilmiş olanlar bu zinciri kırmış olanlardır. Ötekileştirilme pahasına da olsa Camus'nün dediği gibi "kimdir başkaldıran insan, hayır diyen insan" (Camus:11).