2 Temmuz 2010 Cuma

Zamanı Kullanmak

Zamanı kullanmak konu olduğunda istediğimiz zamanı kullanma özgürlüğüne sahip olduğumuzu düşünürüz. Oysa bunun böyle olmadığını anlamak için kendimize birkaç soru sormamız yeterli olacaktır. Hafta içinde televizyon başında veya gereksiz işlerle kaç saat harcadık? Çok uyku uyuma alışkanlığımız var mı? Yemeklerde ne kadar zaman harcıyoruz?

Bu gibi sorulara aldığımız cevaplar, yaşamımızda farkında olmadığımız büyük bir zaman potansiyelini olduğunu ancak bunun faydasız işlerle harcanıp gittiğini ortaya koyacaktır. Herkes yaşamın her saatine yön verme konusunda aynı derecede özgür olmasa da, sahip olduğu potansiyeli daha iyi değerlendirmesi mümkündür.
Her insanın zihnî ve fizikî olarak verimli olabildiği belli bir periyotu vardır. Bu genellikle 1,5 saat civarındadır. Bu periyot aşıldığı vakit vücut yorulma sinyalleri verir. (esneme ve konsantrasyon zorlugibi) Bu sinyaller hissedildiği anda çalışmaya kısa bir ara verilmeli ve dinlenmelidir. Bu dinlenme faaliyeti değiştirerek veya 15–20 dakika gözlerini kapatıp sessizce bekleyerek yapılabilir. Gözleri kapatmadan kasıt beyne bilgi gidişini azaltmaktır. Çünkü beynimize ulaşan bilginin büyük çoğunluğunu görme yoluyla elde ederiz. Yüz yıkama ve hareketlilik de dinlenmeye katkıda bulunacaktır.

Çok kimsenin düşündüğünün aksine zihnî yorgunluğu atmak için her türlü işi gücü bırakıp bir kenarda oturmak gerekmiyor. Değişik zihnî ve bedenî faaliyetler, beynimizin değişik kısımları tarafından yönetiliyor. Dolayısıyla her faaliyet değiştirildiğinde beynin bir merkezi üzerindeki yük azalıp başka bir merkezi aktif hale geçiyor. Böylece ilk merkez dinlenmiş oluyor.

Bu dinlenme aralarına uyulmadığında, vücut zorlanıldığı için stres hormonları salgılanıyor. Bu gücümüzün geçici bir süre artmasına sebep olsa da uzun bir sürede vücut aşırı yorularak konsantrasyon kabiliyetini ve verimini düşürüyor. Öğleden hemen sonraki saatler vücudun adeta kısa bir tatil yaptığı saatler oluyor. Bu saatlerde verilen kısa bir uyku insana adeta güne yeni başlamışçasına canlılık verdiği deneylerle belirlenmiştir. Uzmanlar bu saatlerde eğer kısa bir uyku olanağı yoksa hiç olmazsa sıkıcı işler yapılmamasını tavsiye ediyorlar.
Yaşamlarını başarılı eden bazı ünlülerin sabah erken kalkmak ve sonra uyumamak prensipleri gözlenmiştir. Fizyologlar insan vücudunun günlük periyotunu açıklarken, bu prensibin hikmetine de ışık tutuyorlar. Vücudumuzda her gün cereyan eden ve biyoritm denen aktiviteler zinciri içinde, sabah saatleri içinde salgılanan hormonlar büyük önem taşıyor. Kortizol gibi uyanıklık veren hormonların en fazla salgılandığı periyodun sabah saat 08.00–11.00 arası olduğu yapılan sayısız araştırmada ortaya çıkmıştır. Düzenlemeler ve ileriye dönük yapıcı fikir üretimi için, en verimli saatler olduğu kesinleşmiştir.
Öğleden sonra uzun dönemli hafızaya almak istediğimiz şeyler için, ideal aralığın saat 16.00–18.00 arası olduğu uzmanların görüşleridir. İyi ve kalıcı bir öğrenme stratejisinde öğrenilmek istenen materyal üzerinde ilk olarak zihnin en açık olduğu sabah saatlerinde uğraşılıyor. Sonra akşama doğru 16.00–18.00 arası bu bilgiler tekrar ediliyor. Saat 17.00 ile 19.00 arası vücut sıcaklığı en yüksek dereceye çıkıyor. Fizikî aktiviteler için en uygun zaman oluyor ve aynı zamanda da gece uykularına çok olumlu bir yansıması olmaktadır. Saat 19.00 ‘dan sonra tekrar zihnî çalışma için verimli bir ara olmalıdır. Akşam yemeği aşırı yenilmediği sürece 3–4 saatten evvel yatılmamalıdır.
Gecelerin sükûneti içerisinde tefekkürün önemi çok büyüktür. Tefekkür insanı varoluş gayesi ve Yaratıcısı’nın sonsuz kudreti ile baş başa bırakır. Aynı zamanda geceleri fizyolojik olarak da enteresan olaylar cereyan ediyor. Sabaha karşı 01.00–03.00 arası hayatî olayları yavaşlatan ve vücudu dinlendiren melatonin hormonu salgılanıyor. Bu arada beyin, gün boyunca ve özellikle yatmaya yakın meşgul olduğu meseleleri tekrar yoğuruyor. Bir teze göre iç organizasyonunu değiştirerek kazandığı yeni bilgiler çerçevesinde şekilleniyor. O yüzden özellikle yatarken hayatımızı yönlendirmesini istediğimiz fikirler ve kaynaklarla meşgul olma tavsiye ediliyor.
Eğer beyinde Alzheimer hastalığı gibi fizyolojik bir rahatsızlık yoksa çoğu ihtiyar gençliğindekine çok yakın zihnî aktiviteyi koruyabilir. “Ben artık yaşlandım, bir kenara çekilip kendimi fazla yormamalıyım” demek, beynin yaşlanmasına davetiye çıkarmak oluyor. Araştırmalara göre zihnî faaliyetleri yüksek seviyede olan akademisyenler, fikir çalışanları, iyi kitap okurları beyin yaşlanmasına daha az rastlanıyor.
Yapılan araştırmalar, hayatlarının değişik kısımları için hedefler tespit edip bunlara göre planlı yaşayan kimselerin daha başarılı olduklarını ortaya koyuyor. Bu hedefleri yazmak ve önem sırasına göre sınıflamak da bu prensibin gerçekleştirilmesinde yardımcı oluyor. “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin” Ebedî hayatımız için bir ikaz ve tembih manası taşıyan bu ifade, zaman planlaması şuurunun kazanılmasında önemli bir yöntemdir. Her günün sonunda gün boyunca yapılan işleri gözden geçirmek ve kendi kendine sormak çok faydalı olacaktır. Örneğin; bugün hangi işlere ne kadar zaman harcadım? Harcadığım zaman, işin önemiyle orantılı mı?
Bu ve benzeri sorularla kendini sorgulayan insanın uzun süre düzensiz bir hayat yaşaması düşünülemez. Bu konuda alınabilecek pratik bir tedbir, sınıflandırmalı günlük aktive kaydı tutmaktır. Örneğin merakı tatminden öte bir anlamı olmayan bir film izleme ve bizi doğrudan ilgilendirmeyen konularda saatlerce konuşma böyle bir durumda bizi ikazlar. İşin tipi: Eğlence, Önem derecesi: Sıfır, Harcanan zaman: Saatler. Eğlence adı altında yapılan, bizi manen ve maddeten zarara uğratan uğraşılarla hakikî manada dinlenme faaliyetlerinin bir tutulamayacağını da belirtmekte fayda var. Örneğin aile fertlerinizle veya iş arkadaşlarınızla yaptığınız bir spor faaliyeti, pekâlâ hem dinlenme, hem eğlenme, hem de kendini geliştirme olarak görülebilir.
Bir işi yapmaya karar verirken vicdanımızın cevabına kulak verirsek bize yol gösterici olabilecek güzel bir soru vardır. “Bu yapmak veya almak istediğim şey ihtiyaç mı, istek mi?” Gazetede güzel bir elektronik eşya ilanı gördüm. Buna ihtiyacım var mı, yoksa sadece almak mı istiyorum? Bu ufak soru sonucunda alacağımız isabetli bir karar bakın bize neler kazandırıyor: Gidip gelme zamanı, eğer büyük bir mağaza ise dolaşma zamanı, harcayacağımız para. Yine batıda televizyondaki, eğlenceye dayalı faydasız yayınların kötü etkilerini iyi inceleyen zaman planlama uzmanları “televizyonunuzu evden atın” tavsiyesini rahatlıkla yapıyorlar. Diğer her araç gibi televizyon da hem faydalı hem de zararlı yönde kullanılabiliyor. Zaman konusunda hassas insanların televizyon başında geçen saatlerini çok iyi irdelemesi ve ille seyredecekse programları çok iyi seçmesi öneriliyor.
Zaman planlamasını önemseyip hayatlarını bire bin veren, başak haline getiren İslâm âlimleri az yemeyi prensip edinmişler. Âlimler az yeme ile neler kazanıldığını şöyle özetliyorlar: Yemeği hazırlama zamanından kâr edersin. Yemek için harcadığın zamandan kâr edersin. Yemekten sonra hazım sebebiyle verimsiz geçen saatlerden kâr edersin. Zira hazım esnasında kan, sindirim sistemi çevresine daha çok gönderildiğinden zihnî aktiviteler yavaşlar. Beyne daha az kan gider. Yemek fazla olduğu ölçüde etkisi fazla olur. İhtiyaç giderme sıklığın azalacağından, fazla uyku ihtiyacı hissetmeyeceğinden kârlı çıkılır.
Hüzünlü veya mutlu, çoğu zamanda sadece sıkıntılı bekleyişler hayatımızın bir parçasıdır. Fakat çoğu zaman beklemeler birilerinin zaman konusundaki hassasiyetten mahrum oluşu, trafik kargaşası, buluşma saatlerinde anlaşmazlık gibi sebeplere dayanıyor. Böyle hallerde bekleyişi lehimize çevirmek mümkündür. Alınabilecek en basit tedbir yanımızda daima bir kitap ve dergi taşımaktır. Hemen açıp okumaya başlar ve bunu âdet haline getirirsek, damlaya damlaya göl olan dakikaları kâr hanemize yazmış oluruz. Hınca hınç dolu belediye otobüsleri istisna tutulacak olursa, çoğu taşıma vasıtaları da böyle bir aktivite için idealdir. Başka bir seçenek ise şayet yabancı bir dil öğreniyorsak kelimeleri yazdığımız bir kartı çıkarıp tekrar okumak veya walkman ’imizden faydalı kasetler dinleyebiliriz.
Çoğu zaman acil fakat önemsiz sorunlar, önemli fakat acil olmayanları bir kenara itiveriyor. Dikkatimizi ve enerjimizi esir alıyor. Kendimizi ruhen geliştirecek bir kitabı okuma içimize inşirah salacak dostlarla görüşme veya aile fertlerimizle hayatı önem taşıyan sohbet ve dertleşme bir kenara bırakılıyor. Peki, neden böyle oluyor? Çünkü basitçe acil değiller. Ne zaman olursa olur. Bizi zorlayan, peşimizden koşan bir patron veya imtihan edilme endişesi yok. En azından yakın gelecekte. Peki insan fıtratından kaynaklanan bu aciliyet hissini nasıl kendi safımıza çekebiliriz? Basit ama iradeyle birleşince çok etkili bir çözüm:
Kendi kendimizle randevulaşmak. Önemli işlerimize aciliyet budu katmak. İlk önce yapılacak şeyi parçalara bölüp her birine bir zaman tahdidi koymak. Sonra da kendimizle randevulaşıp o parçayı o gün ve saatinde halletmek. Zaman planlamasının her basamağında olduğu gibi yine bir irade işi bu. Kendimizle randevumuza geç kalırsak veya daha kötüsü hiç gitmezsek kimse peşimizden koşup bize hatırlatmayacaktır. Soru sorup bizi mahcup etmeyecektir, vicdanımızdan başka.