26 Nisan 2024 Cuma

Schopenhauer Tedavisi

 

  • Bir düşmanının bilmemesi gerekeni dostuna söyleme.

  • Bütün kişisel ilişkileri sır gibi bak ve yakın arkadaşlarınla bile tam bir yabancı bir gibi kal. Koşullar değişince bizim hakkımızda bildiği en zararsız şeyler bile bizim zararımıza olabilir.

  • Ne sevgiye ne de nefrete yol açmamak dünya bilgeliğinin yarısıdır hiçbir şey söylememek ve hiçbir şeye inanmamakta öteki yarısı.

  • Güvensizlik Güven içinde olmanın anasıdır.

  • Bir insanın karakterinin kötü yanlarını unutmak zor kazanılmış bir parayı sokağa atmak gibidir. Kendimizi aptalca tanıdıklardan ve aptalca arkadaşlıklardan korumalıyız.

  • İnsanlarla uğraşmada üstüne ulaşmanın tek yolu onlardan bağımsız olduğumuzu göstermenizdir.

  • Bir insan hakkında gerçekten iyi şeyler düşünüyorsak bunu ondan bir suç gibi gizlemeliyiz.

  • Önemsememek önemsenmeyi getirir.

  • İnsanların oldukları gibi olmalarına izin vermek olmadıkları şeyi kabul etmekten iyidir.

  • Hareketlerimiz dışında asla öfke ve nefret gösterememeliyiz yalnızca soğukkanlı hayvanlar zehirlidir.

  • Kibar ve dostça davranarak insanları esnek ve itaatkar yapabilirsiniz bu yüzden sıcaklık balmumu için neyse kibarlık da insan doğası için odur.

4 Mart 2024 Pazartesi

AŞK FELSEFESİ

 İşte böyle başlar, Kıbrıs’lı Pygmalion’un hikayesi… Siz hiç gerçekten sevdiniz mi?! Ah, unutmuşum, siz de o anlaşılması zor olan insanlardansınız.

Diyeceğim şu ki sevgi, salt, katıksız, duru, dürüst, gerçek sevgi. Tıpkı Kral Pygmalion’un Galatea’ya duyduğu aşk gibi. Niçin insan, fiziksel olarak bir şeyler paylaşmadan aşık olamasın? Bu kadar mı maneviyata inancınız yok? Bu sapkın batı inancına bu kadar mı yıkandı beyniniz?
Aşkın anlaşılamayacak bir tarafı yoktur. Aşk, her türlü olabilir. Bir insanı ne etkilerse, kendisine ne uygunsa ona aşık olur. Bazen 1 yılda, bazen 1 dakikada. Bazen ilk görüşte birisinin gözlerine aşık olur, bazen hiç görmediği birisinin iç dünyasına, duygularına, saflığına.
Montaigne ; ‘’Aşk için kitapları bir yana bırakıp açık yüreklilikle konuşursak, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey değildir, diyebiliriz gibi geliyor bana.’’ Demiştir.
Sokrates’e göre aşk, güzelliğin aracılığıyla çoğalma arzusudur.
Mesela Sait Faik’i ele alalım. Şöyle başlıyor cümlelerine, dünyanın en iyi tasvircisi;
‘’Ne yalan söyleyeyim, benim aşkım tuhaftır. Halbuki, böyle olmamalıdır, insan yıldırımla vurulmuş gibi âşık olmalı, sonra muvaffak olmak için bir şeyler icat etmelidir. Bu nevi aşkı pek severim ama, bir türlü de olamam. Muhakkak, evvela, seveceğimden biraz yüz görmeliyim. Sonrası kolaydır. İkinci yüz verişte yakalandığımı hisseder, kaçınmaya çalışırım. Üçüncüde her şey bitmiştir. Artık deli gibi aşığımdır.’’
Gördünüz işte, Sait Faik, yüz verilmesine ihtiyacı olduğunu söylüyor. Peki ya zavallı Pygmalion ne yapsın? Hiç fildişinden yapılma bir heykelden, yüz görebilir mi insan? ‘’Galetea, ah Galetea, ne kadar güzelsin’’ diye iç geçirmelerle, ellerini kadının yüzünde dolaştıran bir erkek hayal edin ki, adamın elleri fildişi malzemenin soğukluğunu bile hissetmesin, gözleri o bembeyaz rengi, ten rengi sansın…
Pygmalion, o kadar güzel bir heykelden kadın çıkarmıştır ki ortaya, kendini ona aşık olmaktan alıkoyamaz. Evet, siz sevdiğiniz insanın size ilgi göstermesini bekleyen âhlaksızlar, Pygmalion’a bakın ve ibret alın. Hanginizin sevgisi, bir taşı sevebilecek kadar büyük? Esas büyük sevgi, ellerini tuttuğunuz, yüzü okşadığınız, dudaklarını öptüğünüz, saçlarına dokunabildiğiniz, gözlerinin parlaklığını görebildiğiniz bir sevgiliye duyulan sevgi midir? Uğrunda ölebilirim dediğiniz sevgilerin, kaçı payidar kaldı hayatınızda? Onsuz olamam dediğiniz kaç sevgiliden ayrıldınız, içten pazarlıklılar?!
Pygmalion öyle sevmedi. O sadece, taş ta olsa, konuşamasa da, kendisine karşılık veremese de, Galetea’yı sevdi, sevdi ve sevdi… Her gün onun taş dudaklarını öptü, saatlerce karşısında bekledi. Umut etti mi, etmedi mi bilemem ama, tanrılara yakardığını biliyorum.
‘’Ey büyük tanrılar, madem insanlara her şeyi bahşediyorsunuz, madem ki hibenizin sonu yok, o halde Galetea’yı verin bana…’’
Galetea bir heykeldi. Ve Pygmalion onu, hiçbir şey beklemeden sevdi. Sadece o, Galetea olduğu için… Galetea onu öpemezdi, dokunamazdı, güzel sözler söyleyemez, onu tatmin edemezdi. Kısacası Pygmalion’un sevgisine karşılık veremezdi ama, Pygmalion onu sevdi. Hiçbir şeyi umursamadı, sadece sevgisine sahip çıktı.
Akabinde Afrodit, Pygmalion’a acımış olacak ki, bir sürpriz yaptı ona. Pygmalion, gene bir gün eve geldiğinde, Galetea’ya dokundu, yüzünü okşadı, Galetea’nın ona karşılık vermeyeceğini bile bile. Ve… Evet oldu. Galetea karşılık verdi. Kadın da onu öpüyordu. Pygmalion’un sevgisi, onu taştan, kanlı canlı bir insana çevirmişti… Ee, Pygmalion da bunu hak etmişti doğrusu.
Bu günlerde, bu kadar büyük aşklara, aşk diye nitelendirilemeyecek aşklara, hiç de hak etmeyen insanların, her şeyden bir katkı, bir karşılık bekleyen insanların sahip olduğunu görüyorum da… Hem Pygmalion’a acıyorum, hem kendime…Benim de aşkım Pygmalion ile Sait Faik’in arasında bir yerdedir herhalde.
Ve siz, olanla yetinmeyen, varoluşun, doğallığın, içten gelenin, samimiyetin, gerçekliğin mucizesini görmeyen romantikler… İçten pazarlıklı, karşılık bekleyen, ilgi görmezse solan ahlaksızlar… Siz sakın aşık oldum demeyin, Pygmalion’dan haberdar olduktan sonra.
Bakın Pygmalion kimmiş; ‘‘pygmalion, kendisi için kusursuz kadının heykelini yapan eski bir Yunan Kralı. Tanrıça Afrodit bu heykele can vermiştir. Bu efsane, eşlerinin görünüşünü ya da kişiliğini değiştirmek isteyenlere karşılık ortaya çıkmıştır.’’
Şimdi gidin ve Nietzsche’nin size önerdiği gibi yazgınızı kabullenin ki, gerçekten insanüstüne ulaşabilesiniz ve sevginiz gerçekten, maymunların sevgisinden farklı olsun... Ki gerçekten büyük sevginizle gurur duyabilin, gerçekten sevginiz mucizevi olabilsin..

FAVORİ FİMLERİM

Sweeney Todd: Fleet Sokağının Şeytan Berberi Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street                               Oyuncular Johnny Depp (Sweeney Todd) , Helena Bonham Carter (Mrs. Lovett) , Alan Rickman (Yargıç Turpin) , Timothy Spall (Beadle Bamford) , Sacha Baron Cohen (Adolfo Pirelli) , Jayne Wisener (Johanna) , Jamie Campbell Bower (Anthony Hope) http://www.dailymotion.com/swf/video/x34tk1 ÖZET : Sweeney Todd adıyla kötü bir üne sahip olan Benjamin Barker'ın komedi, dram ve gerilim dolu hikayesi... Sweeney Todd'un Londra'da açtığı berber dükkanı, kendisinin kötülük konusunda tam bir kopyası olan kiracısı Mrs. Lovett'la olan sıradışı ilişkisi nedeniyle hayli ünlenir. O sıradan bir berber değildir; efsanedir ama hiç de iyi ünü olmayan bir efsane... YORUMUM : Tam bir kanlı müzikaldi.Kısaca ŞANLI KORKU! diyebiliriz.Tek kelimeyle etkileyici. Aşk ve Gurur Pride & Prejudice    Oyuncular Keira Knightley (Elizabeth Bennet) , Talulah Riley (Mary Bennet) , Rosamund Pike (Jane Bennet) , Jena Malone (Lydia Bennet) , Carey Mulligan (Kitty Bennet) , Donald Sutherland (Bay Bennet) , Brenda Blethyn (Bayan Bennet) , Claudie Blakley (Charlotte Lucas) , Sylvester Morand (Sör William Lucas) , Simon Woods (Bay Bingley) , Kelly Reilly (Caroline Bingley) , Matthew Macfadyen (Bay Darcy) ÖZET: 5 kız kardeş, ebeveynleri ve duygusal ilişkileri çevresinde dönen öykü, bir türlü bir araya gelemeyen güçlü ve başına buyruk Elizabeth ile yakışıklı ve aşırı kontrollü beyefendi Darcy üzerine odaklanır. Sosyal statülerin, ekonomik ilişkilerin ve çevrenin, yazık ki duygusal ilişkilerin gidişatı üzerinde de belirleyici olduğu bir dönem anlatılmaktadır. YORUM :Benim için müzikleriyle,samimi hikayesiyle çok dinlendirici bir film.Jane Austen'nın kitabından  kelimesi kelimesine bir uyarlama yapmak yerine, romanın ruhunu yakalayıp günümüz sinemasına adapte edebilmiş, tadından yenmeyecek bir film karşımızdaki.Kendimi kötü hisstiğim anlarda rahatlatan bir film. Aşağıda filmin en sevdiğim bölümü vardır. http://www.izlesene.com/embedplayer.swf?video=1090808 aşk ve gurur izlesene.com 

 Oyuncular: Natalie Portman (Evey) , Hugo Weaving (V/William Rookwood) , Stephen Rea (Finch) , Stephen Fry (Deitrich) , John Hurt (Adam Sutler) , Tim Pigott-Smith (Creedy) , Rupert Graves (Dominic) , Roger Allam (Lewis Prothero) , Ben Miles (Dascomb) , Sinead Cusack (Delia Surridge) , Natasha Wightman (Valerie) Özet:Tarihte olaylar farklı gelişmiş, yokedici bir savaş dünyanın yüzünü değiştirmiştir. Yüzyıllar boyu libarelleşmenin simgesi olan İngiltere artık uzun bir süreden beri, totaliter ve faşist bir şekilde yönetilmektedir. Ne siyasi ne de kişisel özgürlüklerin olduğu bu ortamda aniden ortaya çıkan ve zaman zaman absürtlük derecesinde saçma terörist eylemlere kalkışan esrarengiz bir figür her şeyi değiştirecektir. Özgürlüğün anlamını bilmeyen genç bir kadını da... YORUM:Siyaseti.onla ilgili şeyleri sevmem.Fakat bu filmde çok etkilendim.Korkunun nasıl herkese hükmettiğini , iktidarın istediğinde neler yapabileceğini anladığım bir filmdi. 

Beni Orada Arama                                 
  I'm Not There Oyuncular Cate Blanchett (Jude Quinn) , Ben Whishaw (Arthur Rimbaud) , Christian Bale (Jack Rollins) , Richard Gere (Billy the Kid) , Marcus Carl Franklin (Woody Guthrie) , Heath Ledger (Robbie Clark) , Kris Kristofferson (Anlatıcı) , Don Francks (Hobo Joe) , Roc LaFortune (Hobo Moe) , Larry Day (Devlet Ajanı) , Paul Cagelet (Carny) , Pierre-Alexandre Fortin (Gorgeous George) , Richie Havens (Yaşlı Adam Arvin) , Tyrone Benskin (Bay Arvin) , Kim Roberts (Bayan Avrin) http://izlea.com/130943.swf ÖZET:Bob Dylan, müzik dünyasının en esrarengiz sanatçılarından biridir. Todd Haynes I’m Not There hikâyesini Dylan’ın şarkı sözü yazarlığındaki şiirsel anlatı üslubuna öykünen sıra dışı yöntemlerle anlatıyor. Rock müzik ilahı şarkıcı ve söz yazarı Dylan’ın hayatının yedi farklı dönemi, aralarında kadın oyuncuların da yer aldığı altı kişilik bir oyuncu kadrosu tarafından canlandırılıyor. Filmin özgün ismi “I’m Not There”, Dylan’ın The Basement Tapes (Sessions) için kaydettiği, ancak orijinal albümde yer almayan meşhur parçasına gönderme yapıyor. YORUMUM: Bir büyük sanatçı ancak bu şekilde güzel anlatılabilirdi.İzlediğim en güzel biyografi tarzında filmdi.