Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SEN Mİ, ZEN Mİ?

Yığınlarla bağırış, çağırış, yakarış içinde gerçek küçük bir cam parçası gibi durur. Kimsenin bir şey bilmediği gerçeği. Peki ya cam parçasının üstündeki kan damlası? Bilmediğimizi düşündüğümüz aslında nedir? Cevap tektir; hayatımızın sonunda başımıza gelecekler.. Bu geçişten sonra varlığımızdan geriye kalan bizi hatırlar mı? Kendinden ne olarak bahseder? Bu bilinmeyene alabildiğine hızla mı ulaşırız? Derin bir tefekküre dalıp, zihnimizin ulaşabileceğimiz en ufak ayrıntılarına bile dalarak mı ulaşırız? Yoksa daha hızlı koşarak veya daha derin uyuyarak mı? Bazılarının gözleri hep karşı kıyıdadır. On yıllık veya yüz yıllık süre, sonsuzla karşılaştırıldığında bir hiçtir. Peki sonsuzluğun renkleri bu yüz yıllık sürede mi belirlenir? Canlı varlıkları güdüleyen, gerçekten sadece hayatta kalmak ve üremek midir? Biz de daha büyük bir organizmanın başı belada olsa, hücreler gibi düşünmeden kendimizi yok eder miydik? Örneğin ozon tabakasını delerek dünyanın veya galaksimi...

RUHUN RÜYASI; ESTETİK

Seni böyle tutan nedir, iki elin şaşkınlıkla açılmış, çiğ tazeliği gözlerinde, saflığını bozmamak için anlamazdan gelirsin söylediklerimi. Böyle havayı kuşatan nedir? Bir sis bulutu belli ki, fazlaca inmiş yerin yüzüne. Seni böyle zamanlar arasında sıkıştıran, çaresiz bırakan nedir? Gözlerine baktığım anda görüyorum aslında ne olduğunu, ne taşıdığını içinde, onu orada tutmaya ikna eden nedir? Seni durduran nedir? Ortalama olmasına karar veren her şeyin. .Bir kısmıyla yetinmek zorunda bırakan. Gözlerin, arkasında uzanan uçsuz bucaksızlığı çöl korkusuyla saklar. Ellerin yeteneği hapseder içinde. Yaşamı ellerimle tutmayım, şekillendirmeyim, onun ne olduğunu anlayıp, çabucak işimi bitirmeyim der gibi. Çölde sabırla ufak adımlar kat eder gibi. Alıştığın sarhoşluğu, gizemin girdabının kendini bıraktığın  baş döndürücülüğü. Henüz bulunmamış olanın umudu. Bu şarkıya öyle bağlanıp, hüzünle dindiren kendini. Bu meraka öylece alışıp, cevaplara kulağını tıkayan. Bir tara...

BÜTÜNLEŞMEYEN BÜTÜNLÜK

İnsanlığın post modernizm kavramıyla ilk karşılaşması 1960'lı yıllara rastlamaktadır. Önce edebiyatta daha sonra da 1970'li yıllarda mimaride kendini gösteren bu kavram, "Jean François Lyotard" ile birlikte modernizmi sorunsallaştıran ve bir tartışma ortamı yaratan bir kavrama dönüşmektedir. Şöyle ki 1979' da Jean François Lyotard'ın yazmış olduğu "Postmodern Durum" adlı kitap, 'büyük anlatı'ların artık insanlığın peşinden koşabileceği gerçeklikten çok bir imaja( kurmaca gerçeklik) indirgendiği konusunu gündeme getirmiştir. Çünkü "Büyük Anlatı"lar diğer adıyla meta anlatılar ( Aydınlanma, Tarihselcilik ve İdealizm ) öncelikle II. Dünya Savaşı ve ardından Nazi rejiminin neden olduğu kitlesel kıyımlar, daha sonra da soğuk savaş yıllarında silah yarışının yarattığı nükleer tehdit gibi yıkıcı, yok edici olgularla birlikte sarsılmış ve böylece modernite projelerinin (Evrensellik, Rasyonellik, Özgürlük vb) sonunun geldiği su yüzüne çıkmış...