SEN Mİ, ZEN Mİ?
Yığınlarla bağırış, çağırış, yakarış içinde gerçek küçük bir cam parçası gibi durur. Kimsenin bir şey bilmediği gerçeği. Peki ya cam parçasının üstündeki kan damlası? Bilmediğimizi düşündüğümüz aslında nedir? Cevap tektir; hayatımızın sonunda başımıza gelecekler.. Bu geçişten sonra varlığımızdan geriye kalan bizi hatırlar mı? Kendinden ne olarak bahseder? Bu bilinmeyene alabildiğine hızla mı ulaşırız? Derin bir tefekküre dalıp, zihnimizin ulaşabileceğimiz en ufak ayrıntılarına bile dalarak mı ulaşırız? Yoksa daha hızlı koşarak veya daha derin uyuyarak mı? Bazılarının gözleri hep karşı kıyıdadır. On yıllık veya yüz yıllık süre, sonsuzla karşılaştırıldığında bir hiçtir. Peki sonsuzluğun renkleri bu yüz yıllık sürede mi belirlenir? Canlı varlıkları güdüleyen, gerçekten sadece hayatta kalmak ve üremek midir? Biz de daha büyük bir organizmanın başı belada olsa, hücreler gibi düşünmeden kendimizi yok eder miydik? Örneğin ozon tabakasını delerek dünyanın veya galaksimi...