Kayıtlar

Sokrates' ten özlü sözler...

- Bir şeyleri değiştirmek isteyen insan, işe önce kendisinden başlamalıdır. - Bilgi ruhun gıdasıdır. - Bir insanın onsuz yapabileceği ne kadar çok şey vardır. - Bir yargıç, iyi niyetle dinlemeli, akıllıca karşılık vermeli, sağlıklı düşünmeli, tarafsızca karar vermelidir. - Bilen insan kötülük yapmaz. - Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir - En faziletli insan, rûhen yükselmeye çalışan, en mutlu insan da yükseldiğini duyandır. - Endişelerinizden kurtulmak istiyorsanız , yaşamaktan en çok korktuğunuz şeyin bir gün başınıza geleceğini kabul edin. - Fazilet, ruhun güzelliğidir. - Felsefe, hayretle başlar. - Felsefe, neleri bilmediğini bilmektir. - Haksızlığa uğramak, haksızlık yapmaktan iyidir. - Haksızlık yapmak, haksızlığa uğramaktan daha acıdır. - İnsan bildiğini öğrenir. - Kadın erkekle bir kez eşit hale getirildi mi, artık ondan üstün olur. - Kainatta tesadüfe, tesadüf edilmez. - Kendin pahasına olduktan sonra tüm dünyayı kazansa...

Filozoflara göre aŞk nedir?

Ünlü düşünür Eflatun, bildiğiniz gibi diğer ismi Platon olan bu düşünürün adıyla tanımlanan “Platonik aşk” yani tek taraflı aşktır. Platonik askın adıyla anılmasına rağmen onaylamayan ve açıkça sevmenin gizliden sevmekten daha güzel olduğunu söyleyen bu filozof sevgi üzerine oldukça kafa yormuştur. Şölen adlı meşhur kitabında tamamen sevgi ve dostluk üzerine duran Eflatun, öğrencileriyle baştan sona sevgiyi tartışır ve onu tanımlamaya çabalar. Ve güzellik ile askı buluşturur. Öyle ki, güzelin olduğu yerde ancak sevgi olabileceğini söyler.  “Güzel yaşamak isteyenleri ömürleri boyunca nedir güzel yasatan? Akrabaları mi? Hayır. Şanlari şerefleri mi? Hayır. Zenginlik mi? Hayır. Ne su ne bu, hiçbir sey insanı sevgi kadar güzel yaşatmaz.“  Ardından “Homeros der ya, yiğitlere Tanrı yürek üflermiş, iste budur Sevgi’nin sevenlere verdiği güç. Başkası için ölmek, bunu yalnız sevenler yapabilir, erkekler değil yalnız, kadınlar bile.“ diyerek, sevginin büyüklüğünü ve güçlü kalplerden işi ...

Montaigne - Denemeler

Yazdığı metinlerle edebiyatta 'deneme' türünün oluşumuna yol açan Montaigne, kuşku yok ki, ortaçağ karanlığına ışık tutan, insancıl kültürün evriminde etkin rol oynamış, Avrupa kültürü ve düşüncesinin gelişmesinde en az sokrates kadar etkili olmuş bir düşünürdür. Hakikat peşindeki insanın sonsuz serüvenini izleyen bu metinler, büyük bir zeka ve alçakgönüllülük örneğidir. İnsanın aklının yetersizliğini sergilemeye yönelik çabası, bitmek bilmeyen ayrıntı düşkünlüğü, özgün üslubu, 'yaşama sanatı'na verdiği değerin simgesidir. Denemeler, size büyük bir dünyanın kapılarını aralıyor; içinde mutluluğa, hasrete, dostluğa, korkuya, aşka, bilgiye ve inanca dair nice ipucunun verildiği bir dünyanın... Bu dünyanın bahçesinde insanın güçlü ve zayıf yanları yan yana... Yüceliği ve sefaleti de öyle... Zenginliği ve yoksulluğu da... Ancak hepsi, insana dair; insan için; insandan ötürü... Karalamak, çiğnemek adına söz alınmıyor. Belki de bundan ötürü Andre Gide, Montaigne için, 'B...

İnsan Kendini Tanımak İçin Neler Yapabilir?

Resim
Ünlü Alman düşünürü Goethe'ye göre; bir insanın ulaşabileceği en yüksek düzey, kendi inanç ve düşüncelerinin farkına varmak, kendini tanımaktır. Kendini tanıyan insan bulunduğu her ortamı iyileştirmeye çalışır. İnsanlara kızmak yerine onlara yardım eder. Kendini tanıyarak ışığa ulaşan insan diğer insanların da bu aydınlığa ulaşması için onlara yardım eder. Kendini tanıyan insan "Doğrularımla ve yanlışlarımla ben buyum." der ve yanlışlarını düzeltmeye çalışır. Yıllar önce dört adam Kawir Çölleri’nde bir kervanla yolculuk ediyorlarmış. Akşam olduğunda ateşin etrafında oturuyor, deneyimleri hakkında konuşuyorlarmış. Dördününde develere hayranlığı varmış. Develerin huzurlu hallerine şaşırıyor, güçlerini takdir ediyor ve sabırlarını ibret verici buluyorlarmış. İçlerinden biri: "Biz kalem ustalarıyız, bu hayvanları övmek ve tanıtmak için yazalım veya çizelim." demiş. Bu sözleri söyler söylemez bir parşömen kâğıdı alarak yağ lambasıyla aydınlanan çadıra girmiş. Birkaç ...

YALNIZLIK

Resim
"Bilmezler yalnız yaşamayanlar Nasıl korku verir sessizlik insana; İnsan nasıl konuşur kendisiyle; Nasıl koşar aynalara, Bir cana hasret Bilmezler." Şair Orhan Veli, yalnızlığı bu sözlerle anlatıyor.  Günümüz toplumunda giderek artan bir olgu olarak karşımıza çıkıyor yalnızlık. Yine de bu olgunun tek bir tanımı yok. Üstelik yalnızlığın birden fazla türü var. Sosyal çevreye alışamamaktan, yabancı bir ülke de, yabancı bir kültürün içinde yaşamaktan, yaşlılıktan, iş yoğunluğundan ve daha birçok nedenden dolayı insanlar yalnızlık çekiyor. Peki bizi birbirimize yakınlaştıran televizyon, internet, cep telefonu gibi teknolojik gelişmelere karşın yalnızlık neden artıyor? Bu sorunun yanıtı belki sosyolojik olarak verilebilir. Dev bir organizma olarak toplum, sürekli değişiyor. Değişimler de gündelik hayatın yapısını gün geçtikçe dönüştürüyor. Ama şu da bir gerçek ki, insan sosyal bir canlı, yalnızlıktan rahatsız oluyor. Yalnızlık denince aklınıza ne geliyor? Bu s...

YALNIZLIĞIN DİYALEKTİĞİ (2)

Ergenlik adını da verdiğimiz delikanlılık dönemi, çocukluk dünyasından kopanların büyükler dünyasının eşiğinde mola verip soluk aldığı aşamadır. Spranger, ergenlik dönemine ait başlıca özelliğin yalnızlık olduğuna değinir. Yalnızlık simgesi olan Nerkis (Narcissus), ergenin de simgesidir. İlk kez bu dönemde tekliğimizin bilincine varırız. Ama duyguların diyalektiği bir daha bu soruna el koyar. Olgunluk döneminin belirgin bir niteliği değildir yalnızlık. Başkalarıyla, başka şeylerle savaşan kişi kendini işinde, yaratıcı çabalarında unutur. Onun kişisel bilinci böylece başkalarınınkiyle birleşir. Zaman dediğimiz boyut, anlam ve amaç kazanır; böylece tarih olur, geleceğin ve geçmişin anlamlı bir değerlendirmesi olur. Yaşamdaki tekliğimiz -ki kendi benliklerimizden oluşan, bizi beslerken tüketen, belli bir zamanda yaşamımızdan doğar- gerçekten giderilemez, ortadan kaldırılamaz, olsa olsa şiddeti azaltılabilir. Bazen de ancak çok yüksek bir bedel ödeyen kişi, yalnızlığın elinden kurtulabil...

YALNIZLIĞIN DİYALEKTİĞİ (1)

Kişinin içinde yaşadığı dünyayı ve kendisine yabancılaşmış olduğunu bilmesi demek olan yalnızlık Meksikalılara özgü bir duygu değildir. Bütün insanlar yaşamlarının en az bir döneminde kendilerini yapayalnız bir kişi gibi duyumsarlar. Ve de gerçekten yalnızdırlar. Yaşamak, gizemli bir gelecekte varacağımız yere gitmek için geçmişte bulunduğumuz yerden yola koyulmak demektir. Yalnızlık, insan duygusunun en derindeki gerçeğidir. Yalnız olduğunu bilen ve bir başkasını arayan tek varlık insandır. Doğası gereği insan, kendi varlığını bir başkasında gerçekleştirme özlemi içinde ve doğaya “Hayır” diyerek yaşar - kendi kendini yaratan insanın bir “doğası”ndan söz etmemiz doğruysa eğer. İnsan özlemdir, kavuşmak için bir aranıştır. Bu yüzden, kendi varlığını tanır tanımaz kişi, bir eş ya da arkadaştan yoksun olduğunu anlar, yalnızlığının bilincine varır. Ana karnındaki bebek, kendisini sarıp sarmalayan canlının bir parçasıdır, ilkel bir yaşamdır; kendi bilincinde bile değildir. Dünyaya gelmekle...